bugün

entry'ler (122)

erkek gibi duş almak

kardeş 1 ay yıkanmasan yeter sana bu tarzı yıkanmaktır.

alevi bir aileye iftara gitmek

kardeşliğin dibidir.

5 vitese atarken yüzdeki anlamı derin ifade

(bkz: vitesi köklemek)

messi neymar ronaldo xavi iniesta 5lisi

baki mercimeksiz 5 lidir.

abd den fındık ithal etmek

mantıkla açıklanacak yanı yoktur.

hele bu tam bir hikayedir amk. (#20392405)

sikseler düğünde oynayamayan insanlar

sikerler o zaman.

akp haklıdır amk

çünkü baksana çıkıp bir amk da evet kardeşim eylem yaptık ama biz bu taşkınlığı kastetmedik ki, biz efendice ağaçları savunduk ve bitirdik ya da bizim dert ağaç değildi, ağaç srıp prens oldu biz de baskıya baş kaldırdık. hükumet geri adım attı. tamam uzatmayalım.

ne istiyoruz daha ne zaman duracak.

ihsan dağı

son yazısı ile erdoğan ı yermiştir, akılı ol demiştir. hayret.

Erdoğan'ı seviyorsanız ona gerçekleri söyleyin
Tabii ki mesele sadece Gezi Parkı meselesi değil. Park meselesinin tetiklediği, fakat özünde gittikçe otoriterleşen ve toplumsal mühendislik projeleriyle herkesi kendine benzetmeye girişen bir iktidara yönelik tepki var.

Tepkiyi büyüten, demokratikleşme beklerken iktidarın ‘kimlik inşası'na yönelmesi.

Aslında Türkiye, son dönemde önemli bir normalleşme süreci yaşıyordu. On yıl öncesinin kısır tartışmaları büyük ölçüde tükenmiş, laiklik-dindarlık gibi yıkıcı bir tartışma bile geride kalmıştı. Başörtüsü sorunu pratik düzeyde bitmiş, toplumsal gerginliğin ve çatışmanın sembol konusu olmaktan çıkmıştı. Sonuçta, dindar ile laik yaşam biçimlerinin bir arada çatışmadan yaşayabildiği bir döneme ulaşmıştık. Başörtüsü de dindarlık da, hatta Alevilik ve laiklik de normalleşmeye, öteki tarafça doğal görülmeye başlanmıştı. Dahası, ‘Kürt sorunu'ndan Kürt barışına doğru yol almaya başlamıştık.

Böyle bir zeminde yeni anayasa yerine otoriter tınılar taşıyan başkanlık önerisi, çoğulculuk yerine çoğunluğun kimliğini, yaşam biçimini ve ahlak anlayışını devlet gücüyle azınlığa dayatan bir yeni ‘toplum mühendisliği' çıktı karşımıza.

Böyle bir ortamda Gezi Parkı tepkisini marjinal grupların ideolojik dogmatizmi veya kökü dışarıda komplolar olarak nitelemek çok yetersiz kalır.

Başbakan, muhalif görüş belirten veya hükümeti protesto eden herkesi ‘marjinal' olmakla itham ederken, asıl kendisinin artık ne kadar ‘merkez'i temsil ettiğini sorgulamalıdır. Söylem ve siyasetiyle Erdoğan ‘merkez'den uzaklaşmaya başlamıştır.

Muhaliflere karşı ‘onun yüz bintopladığı yerde ben 1 milyon insan toplarım' veya ‘biz yüzde elliyi evlerinde zorla tutuyoruz' sözleri bir ‘merkez partisi' liderinin söyleyeceği sözler değildir.

Ne parti ne de lideri 2002 ve özellikle de 2007 sonrası inşa ettiği ‘merkez' kimliği muhafaza ediyor. 27 Nisan günlerinde Menderes, Özal ve Erdoğan'ı aynı paranteze alıp ‘demokrasinin yıldızları' ilan eden görüntünün bugün maalesef bir karşılığı yok.

Ne Menderes'in ne de Özal'ın ‘toplum mühendisliği' projeleri vardı. Onların dertleri biraz kalkınma, biraz demokrasiydi. Kafalarında devlet eliyle ‘ideal toplum' kurma diye bir davaları yoktu. AK Parti bu yönüyle Menderes ve Özal çizgisinden hızla uzaklaşıp devlet kaynakları ve otoritesiyle siyaseten üzerine yaslanacağı kendi ‘ideal toplum'unu inşa etme gayretinde olan ideolojik bir parti kimliğine büründü. Ancak AK Parti tabanının en az üçte biri merkez sağın hizmet ve serbestiyet çizgisinden ‘kimlik ve toplum mühendisliği' pozisyonuna savrulan AK Parti'de durmakta zorlanacaktır.

Zorlanacaktır, çünkü Erdoğan bugün ne Menderes'e ne de Özal'a benziyor.

Toplum partiye benzemez, partide oluşan havayı siz tüm topluma yaymaya, partililerden gördüğünüz itaati tüm toplumdan beklemeye başlarsanız yanılırsınız. Olmaz... Toplum öyle yukarıdan aşağıya ‘disiplinize' edilecek bir şey değildir. Dün de değildi; zaten AK Parti'nin varlık nedeni de toplumu disiplin altında, tek bir görüşün egemenliği, birkaç kurumun vesayeti altında tutma girişimine gösterilen tepkiydi. Şimdi tüm toplumu, medyayı, iş çevrelerini parti disiplini altına almaya çalışmak doğru mu? Bırakın doğru olmayı, bu mümkün mü?

Ancak kapalı toplumlarda olacak durumlar söz konusu. Ankara'da hükümetle bir şekilde işi olan insanların neredeyse tamamının bir ‘resmî' bir de ‘özel görüşü' var. Hasbıhal ederken otoriterleşme eğiliminden, tek adam siyasetinden, dış politikanın yönetiminden şikâyet edenler televizyona çıktığında, gazeteye yazdığında, konferanslarda konuştuğunda ‘resmî görüşleri'ni anlatıyorlar. insanları ikiyüzlü olmaya zorlayan bir hava, hegemonik bir iktidar var. Düşüncelerini inandıkları gibi ifade edemeyenlerden oluşan bir ‘çevre'nin kimseye hayrı olmaz, başta da iktidara...

Erdoğan'ı seviyorsanız gerçekleri söyleyin ona.

izmir alsancaktaki starbucks ın son hali

KENDiNE DEVRiMCi DiYEN MALIN SON HALiNDEN FARKSIZDIR.

ULAN HAKLI iKEN BU MALLAR YÜZÜNDEN HAKSIZ DÜŞÜYORUZ YA.

mob barley

NE DiYON AMK. devrim senin literatüründe bir araba markasından öteye gitmez saçma salak mesaj atıyon.

devlet bahçeli nin ne yaptığı sorunsalı

akıllıca olanı yapıyordur.

bu medya el eder gül eder 10 gün sonra yine akp'yi haklı çıkarır. amk nasılsa sonuç aynı olacak neden adımı kirleteyim ki diye düşünüyordur.

aziz nesine küfretmiş bir insan olarak ondan özür diliyorum. hakkını yemişim üstat.

rize den bir ses çıkmaması

götü beyin olarak kullanmanın sonucunda ortaya atılan laftır.

rize ve trabzon adam gibi eylem yaptığı için duymamışsındır bebe. bankaların camı inmemiş, esnafın dükkanı yağmalanmamış sadece hükumet yuhalandığı için duymamışsındır.

polis çekildikten sonra yayın yasağının kalkması

afedersin de kakalıktır.

limpid

(#19891548) sadece kendisi akıllı yazar. hesabı kuvvetli doğrucu yazar.

ha bi de ölse üzülülmez yazar.

yazarların daha güzelim dediği ünlüler

(bkz: iZZET ALTINMEŞE)

uçuş yüksekliği

yolcu uçaklarında ortalama 30000 fit'tir.

bi çay koy da içelim

(bkz: b s g ç k)

trabzonspor basketbol takımı

tebrikleri hak eden takımdır. candır can.

yılmaz vural ın fenerbahçe aşkı

görsel

yılmaz vural ın fenerbahçe aşkı

aykut kocamanın istifasının ardından bir kez daha depreşen aşktır. platonik kalmaya mahkümdur.